Norm kadro yönetmelik değişikliğine dair görüşümüz
28 Nisan tarihli “öğretim elemanı norma kadro” yönetmeliği değişikliği ne anlama geliyor?
Genel anlamda yapılan değişikliklere baktığımızda üniversite yönetim biçiminin gittikçe daha da otoriterleştirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Tıpkı genel anlamda ülkenin yönetimi ve üniversite dışındaki kurumların yönetimlerinde yapıldığı gibi. Devletin tüm kurumları hızla demokrasi kültüründen yoksun, gerektiğinde inisiyatif alamayan, yasa ve yönetmelikten pek anlamayan, yukarından gelen talimatları fazlaca düşünmeden uygulamaya koyan, sorumluluk almayan, fikir beyan etmeyen ve ettirmemek için elinden geleni yapan siyasi figürlerle dolduruldu. Elbette üniversiteler de bu süreçten nasibini aldı, almaya da devam ediyor. Bu bir süreç aslında. Nasıl ki -yine bir kriz anında- 29 Ekim 2016 tarihli ve 676 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Rektörlük seçimleri kaldırıldı ise, yine bir kriz anında 02.11.2018 tarihli “öğretim elemanı norma kadro” yönetmeliği 28.04.2020 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak değiştirildi. Hatırlanacağı gibi norm kadro da üniversiteye 2 Eylül 2018 tarihli Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile sokulmuştu.
Üniversite yönetimi YÖK yasası tarafından tanımlandığı hali ile zaten demokratik bir anlayıştan uzaktı. Örneğin idari personelin, işçilerin, öğrencilerin kurum içinde kendi varlıklarını doğrudan ilgilendiren alanlarda bile söz hakları hiç yoktu. Üniversitenin “mutlu azınlığı” öğretim üyeleri ise ayda yılda bir oy kullanıp Rektör seçiyordu. Rektörler de “bir daha seçilebilme” motivasyonu ile öğretim üyeleri arasında meşru bir zemin yaratmak için “demokrasi” , “birlikte karar alma” oyunu oynuyordu. Hiç olmazsa Senato, fakülte yönetim kurulu, bölüm akademik kurulu gibi mecralarda öğretim üyeleri fikir beyan edebiliyordu, kimi zaman da yukarıdan gelen kimi kararları tersine çevirebiliyordu.
Şimdi 28.04.2020 tarihli yönetmelik değişikliğine baktığımızda gözümüze çarpan şey, halihazırda zaten çalışmayan kurulların ellerinden “kadro sayı belirlemesindeki ve kullanılmasındaki” kimi yetkilerin alınması. “Uygun görüş” kavramı geçtiği her yerde “görüş” olarak değiştirilmiş. Örneğin madde 4 (2) asgari kadro sayısı dışındaki norm planlanmasında , “…fakülte ve enstitü kurulunun uygun görüşü aranır” ifadesi “…fakülte ve enstitü yönetim kurulu tarafından planlanır” ile değiştirilmiş. Madde 2 (3) de norm dışı kadro talebindeki ifade “ilgili anabilim/anasanat dalı ve/veya bölüm kurulunun uygun görüşü” iken, “uygun” kelimesi kaldırılmış. Yine madde 2 (4) de “uygun görüş”, “görüş” haline getirilerek norm belirlenmesinde bölüm kurulu devre dışı bırakılmış. Sonuçta artık anabilim, anasanat dalı kurulu ve bölüm kurulu, ilgili planlamanın kendi birim ihtiyaçlarına uygun olup olmadığı konusunda sadece “görüş” belirten konuma indirgenmiş oluyor. Görüş olumsuz olsa dahi bu, ilgili planlanmanın hayat bulamaması ya da bölüm ihtiyaçları gözetilmeksizin yapılan planlama için hukuki mekanizmaların devreye sokulabilmesi ile sonuçlanamayacak.
Bir diğer değişiklik ise üniversite üst yönetiminde gerçekleştirilmiş. Norm kadro konusundaki Senato yetkileri, üniversite yönetim kuruluna devredilmiş. Yani artık üniversitenin kadro planlaması işi “akademik organ” olan senatodan “idari organ” olan yönetim kuruluna devrediliyor. Bir başka açıdan söylersek, üniversitenin kadro planlaması işi görece daha “kalabalık” olan Senato dan (Rektör, yardımcıları, tüm dekanlar, enstitü yüksek okul müdürleri, ve her fakülteden birer temsilci öğretim üyesi) daha az kişiden oluşan (Rektör, tüm dekanlar ve 3 profesör) yönetim kuruluna devrediliyor. Örneğin araştırma görevlisi norm kadroları belirlenmesi, norm dahilindeki kadrolara atama gibi işlerde artık Senato yerine yönetim kurulu var.
Yani sonuçta norm kadrolarının belirlenmesi (madde 4) ve norm kadroların kullanılması (madde 5) aşamalarında anabilim anasanat dalı, bölüm kurulları tamamıyla devre dışı bırakılmış ve yine bu alanlardaki Senato yetkileri üniversite yönetim kuruluna devredilmiş durumda artık.
Hâlihazırdaki kurulların zaten çalışmadığı düşünülürse, otoriterleşmenin hızla devam etmesi elbette üniversitelerin artık yönetilemez hale geldiğinin bir işaretinden başka bir şey değildir. Tıpkı üniversite dışlındaki kurumların ve tüm ülkenin yönetilemez duruma gelişi gibi…
Tüm bu gelişmelere rağmen, insan toplum ve doğa yararına üniversite mücadelemiz sürüyor…