Lice’deki katliam ve provokasyonlar
Değerli eğitim ve bilim emekçileri,
Bildiğiniz üzere Diyarbakır Lice’de 18 gündür bölgede karakol ve kalekol yapımına karşı bir direniş sürüyor. Aynı direniş Van Çatak’da da sürmekte. Bölge halkı ‘BARIŞ’ diye haykırmakta, artık savaşın durmasını istemektedir. Bölge halkının bu ve buna benzer taleplerinin yıllardır devlet tarafından görmezden gelindiği ve devlet eliyle imha politikalarına varan bir asimilasyon uygulandığı gerçektir. Son dönemde de hükümet “Türk”, “Kürt” ayrımına “Alevi”, “Sunni” gibi nice ayrımları dayatan politikaları ile yine gündemimizdedir. Özellikle geçtiğimiz yıl Haziran ayı sonrasında toplumumuza dayatılan bu “kamplaştırma” uygulamaları ile hükümet kimilerini “terörist”, kimilerini “çapulcu”, kimilerini “kemirgen”, kimilerini de “marjinal” gibi gerçekten uzak yakıştırmalarla yaftalamakta, bizlerin arasına ayrılık tohumlarını serpmektedir. Bilinmelidir ki bu tohumlar tutmayacaktır. Bizim bu ülkeyi emekleriyle var eden emekçilerin, “emeği ile hayatını kazanan” ile “emekçilerin sırtından kazanan” dışında bir ayrımımız olamaz.
Yine geçtiğimiz yıl haziran ayından beri defalarca görüyoruz ki hükümet her türlü hak arayışını bir “güvenlik sorunu” olarak sunmakta, buna bizleri ikna etmek için kimi zaman kirli bazı oyunlar oynamaktadır. Egemenler “Camiye ayakkabı ile girdiler” den tutun “Suriye’den iki füze sallarız” a kadar çeşitli kandırmacalarla provokasyon yaşatma çabası içerisindedir. Ülkemizde her türlü hak arayışının, meşru talebini dillendirmenin “güvenlik problemine dönüştürme çabası” nı her yerde görüyoruz. Üniversitelerdeki özel güvenlikten tutun, ülkemizin dış politika uygulamalarına kadar. Bu ve benzeri yollarla halkın üzerine ateş açılması ya da gaz kapsüllerinin doğrudan hedef gözeterek atılması yoluyla insanların hayatlarını kaybetmesi hükümetçe “haklı” gösterilmeye çalışılmaktadır.
Bölgedeki BARIŞ talebinin böylesine yükseldiği bir dönemde de bu tarz oyunların oynanıyor olması pek muhtemeldir. Basına yansıyan ve çeşitli çevrelerce gündemimize sokulan Diyarbakır 2. Hava kuvvet komutanlığına bir çocuğun girmesi, bayrak direğine tırmanması ve bayrağı indirmesi olayının da böyle bir provokasyon olması pek muhtemeldir. Türkiye’nin her yerinde hükümet partisinin ilçe binalarına bile basın açıklaması yapmak üzere yaklaştırılmamamız, polis şiddetine maruz bırakılmamız ve bölgede yıllardır doğrudan askerlerce öldürülen insanların varlığı düşünüldüğünde, basında yer alan bu kurgunun gerçek olması pek muhtemel gibi görünmemektedir. Bununla birlikte bu olayın gerçek olması durumunda da savunulacak bir yanı olmadığı bizlerce ortadadır. Bizler, Eğitim Sen İzmir 3 No’lu şube yürütme kurulu üyeleri olarak, insanların kutsal saydığı değerlere doğrudan saldırmakla bir yere varılamayacağının bilincinde olarak kınıyoruz.
Hepimizin bu ülkedeki tüm değerleri emeklerimizle yaratan emekçiler olduğumuz ekseninden başka bir eksende birleşemeyeceğimiz ortadadır. Bizler hükümetin ve egemenlerin oynamaya çalıştığı oyunu görüyor, bu eksen haricindeki hiç bir birleşme ya da ayrımı kabul etmiyoruz. İrademizin tamamen dışında olarak doğduğumuz coğrafya, yetiştiğimiz toplum ve bizlerin seçtiği inandığımız din, kutsal saydığımız değerler bizlerin ayırıcısı olamaz. Bizlerin, bu ülkenin emekçileri olarak, insanca yaşayabileceğimiz bir dünyayı iş yerlerimizden kurma çabamızın, BARIŞ içerisinde bir arada yaşama irademizi her fırsatta ortaya koymaksızın olanaksız olduğunun bilincindeyiz. Daha insanca bir yaşam mücadelemiz iş yerlerimizde çalışma koşullarımızın iyileştirilmesi ve BARIŞ içinde bir arada yaşama talebimiz ekseninde devam edecektir.
Eğitim Sen İzmir 3 Nolu Şube Yürütme Kurulu