Ege Üniversitesi sıkıyönetim uygulamaları kabul edilemez

Geçen Şubat ayında Ege Üniversitesi kampüsünde yaşanan, birçok öğrencinin yaralanması ve bir öğrencinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan şiddet olaylarının ardından “Sağduyuya Davet” başlıklı bir bildiriyle kamuoyuna seslenerek, her türden şiddet olayını kınadığımızı açıkça beyan etmiştik.  Ayrıca bu bildiride,  bu olayı fırsat bilerek Ege Üniversitesinin göreli özgürlük ortamını tahrip etmeye yönelik çabalar konusunda üniversite yönetimini dikkatli olmaya çağırmış ve bu tür tehditkâr ve tahripkâr girişimlere karşı birlikte direnmek üzere, üniversite yönetimine geniş bir sivil toplum kesiminin desteğinin arkasında olacağını net bir biçimde bildirmiştik.

Ancak ne yazık ki, geçen sürede sergilenen pratik, kaygılarımızın haklılığını gösterdi. Üniversite yönetimi geniş kesimli bu demokratik kamuoyu desteğini dikkate almadı ve üniversitenin göreli özgürlük ortamını ortadan kaldırmaya yönelik tehditlere teslim olarak aldığı  “güvenlik önlemleri” ile üniversiteyi adeta bir açık hava cezaevi haline getirdi. En demokratik, en barışçıl, kamuoyunun birçok farklı kesimi tarafından destek gören hak taleplerine dahi katı polisiye tedbirlerin uygulandığı bir kampüste, andığımız meşum olayın meydana gelmesinin bu tip problemlerin salt güvenlik tedbirleriyle aşılamayacağını göstereceğini ummuştuk; ama ne yazık ki öyle olmadı. Ege Üniversitesi bu krizi hakkıyla yönetemeyerek bir üniversiteyi üniversite kılan niteliklerinden ciddi ödünler verdi. Zira bir üniversite, eğer kampüsü içinde hiçbir bilimsel, kültürel, sanatsal faaliyete izin ver(e)miyor, farklı birimlerini birbirlerinden tecrit etmek için kampüsün her yanına çitler çekmeye çalışıyor, üniversite bileşenlerini hiçbir şekilde dikkate almaksızın keyfi bir yönetim anlayışında ısrar ediyor ve bu duruma kayıtsız kalmayan öğrenci ve çalışanlarını disiplin soruşturmalarına boğuyorsa artık bir üniversite olmaktan çıkmış demektir.

Öğrenciler, hayatının belki de en güzel ve en verimli olacağı zamanlarını potansiyel suçlu muamelesiyle geçirmek zorunda kalıyorsa; çalışanlar, evinden sonraki temel yaşam alanına gitmeyi zül addetmeye başlıyorsa; yurttaşlar, şehrindeki üniversiteyi ancak çitlerin arkasından seyredebiliyorsa orada ciddi bir problem var demektir.

Bizler üniversite emekçileri olarak, üniversite kampüslerinin her türden farklılığın şiddetten arınık yollarla karşılaştığı, birbirini tanıdığı mekânlar olması gerektiğini bir kere daha dillendirmeyi kaçınılmaz bir görev biliyoruz. Bu sebeplerle, eğitim öğretimin başlamasıyla birlikte Ege Üniversitesi’ni kamuoyunun gündemine taşıyan uygulamalardan vazgeçilmesini, üniversitede uzunca bir dönemdir hâkim olan olağanüstü hal durumunun kaldırılmasını, üniversitenin bir üniversiteden beklenen işlevlerine bir an evvel dönmesini talep ediyoruz.

Bilinmesini isteriz ki, üniversitedeki eğitim ve bilim faaliyetleri süreçlerinin her aşamasına emeklerini koyan tüm Ege Üniversitesi çalışanları, bu olağanüstü hal durumunun kaldırılması yönündeki taleplerini çeşitli şekillerde dillendirmeye devam edecektir.
Eğitim Sen İzmir 3 No’lu Şube Yürütme Kurulu (29.09.2015)