YÖK’ün Üniversitelere Devrettiği Kadro Kullanma Yetkisi Ne Anlama Geliyor?
İlk bakışta üniversitelerin kurumsal özerkliğini güçlendiriyor gibi gözüken bu yetki devri ile asıl amaçlanan, doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanan rektörlerin tüm güçlerini arzuladıkları gibi kullanabilmelerinin, bunu da olabildiğince süratle yapabilmelerinin önünü açmaktır.
Çünkü üniversitelerin kurumsal özerkliği, bilimsel bilgi üretiminin, hakikat arayışının, akademik özgürlüklerin, düşünce ve ifade özgürlüğünün devletten ve sermayeden gelecek müdahaleler karşısında korunmasını ifade etmektedir.
Ancak günümüzde üniversitelerin yönetilme biçimine hiç değilse basında yer alan haberlerin penceresinden baktığımızda,
- “İslami olarak Cumhurbaşkanı’na itaat etmek farz-ı ayındır. Karşı gelmek de harpten kaçmak manasında haramdır” sözlerini sarf edebilen (Harran Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ramazan Taşaltın),
- Kardeşini önce öğretim görevlisi yapıp sonra müdür yardımcısı görevine getiren (Siirt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Erman),
- Akademisyenlere cüppe yerine sarık öneren (Artuklu Üniversitesi Rektörü Ahmet Ağırakça),
- Kızlarını, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Dişçilik Hizmetleri bölümüne öğretim görevlisi kadrosuyla atayan (İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Rektör Yardımcıları)
- Bir kadınla tokalaşma için “ateş tutmaktan daha korkunç” ifadelerini söyleyen (Adıyaman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Talha Gönüllü),
- Taşeron firma üzerinden işçi olarak işe aldığı öğrencisini Kıbrıs’ta düzenlenen işbirliği toplantısına getiren ve sonrasında da öğretim üyesi kadrosuna geçirerek okulda ders vermesini sağlayan (Gümüşhane Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Halil İbrahim Zeybek)
- “Benim için kadro istemeyi düşünüyor musunuz?” sorusuna, soruyu soran akademisyeni ihraç listesine yazarak cevap veren ama kız kardeşine özel kadrolar açan (Munzur Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ubeyde İpek)
gibi olayların faili kişilerce yönetilmektedir.
Dolayısıyla üniversiteler, ürettikleri ve toplumla paylaştıkları insan, doğa ve toplum yararına bilgilerle değil bu skandallarla gündeme gelmektedir. Çünkü yeni rejimin arzuladığı yeni üniversitelerde rektörler, milli iradenin üniversitelerde vücut bulması için doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanmakta ve kendilerinden sadece yeni rejime ve Cumhurbaşkanı’na karşı sorumluluk duymaları istenmektedir.
Bu nedenle norm kadro uygulaması ve kadrolara atama yetkisinin üniversitelere devredilmesi, siyasi iktidar tarafından makbul görülmeyen akademisyenlerin tasfiyesini, bununla birlikte de yeni rejimin yeni üniversitelerini makbul kadrolarla inşa edilmesini amaçlamaktadır.
Haliyle YÖK’ün son dönemde sıkça sarfettiği şeffaflık, yetki devri, demokratikleşme gibi ifadeleri gerçeklikle örtüşmemekte, aksine üniversiteleri Saray vesayetine bağlayan, tek adam rejiminin parçası haline getiren uygulamaların üzerini örtmeye yaramaktadır.
Eğitim Sen olarak belirtmek isteriz ki, üniversitelerin varlık nedeni olan bilimsel bilgi üretimi ve hakikat arayışını yerine getirilebilmesi ve kurumsal özerkliğin gerçek anlamda sağlanabilmesinin tek yolu siyasal atmosferin, Türkiye’nin yönetim rejiminin demokratik niteliğe kavuşmasından, hakkaniyetin ve hukukun evrensel ilkelerinin yaşam bulmasından geçmektedir. Ayrıca bu koşullar sağlandığında mevcut tüm rektörlerin görevlerinden alınması ve keyfi, hukuksuz tüm işlemleri nedeniyle yargı önüne çıkarılması gerekmektedir.